Yüksek atlama, bütün atletizm karşılaşmalarında yer alan standart pisi ve alan yarışlarından biridir. Yarışçılar, yalnızca vücutlarından güç alarak, yatay bir çıtanın üzerinden atlamaya çalışırlar. Yüksek atlama fiziksel ve teknik açıdan zorlu bir spor dalıdır. Dünya rekorundaki ilerleme, atletlerin kondisyonlarının ve teknik buluşların ne denli geliştiğini gösteriyor. Yüksek atlama, 1896 Atina Olimpiyatlarından bu yana Olimpik yarış statüsündedir. Yüksek atlama, atletlerin herhangi bir ciddi sakatlık olmaksızın sırt üstü düşebilecekleri yumuşak minderlerin kullanılmaya başlamasıyla 1960’11 yıllarda devrim niteliğinde bir dönüşüme uğramıştır. Hemen hemen bütün modern sporcular, 1968 Olimpiyatları’nın şampiyonu Dick Fosbury ile anılan Fosbury Atlayışı tekniğini kullanmaktadır.
Atlet Profili
Hem kadın hem de erkek yüksek atlamacıların boyları ortalamanın üzerindedir: Çoğu erkek sporcu en az 1.85 metreyken, kadınlar genelde 1.75 metrenin üzerindedirler. Neredeyse hepsinin vücudu zayıf ve ince yapılıdır; fakat gelişmiş kuadriseps ve baldır kasları vardır. Hız, esneklik ve iyi vücut koordinasyonu da yüksek atlama atletleri için çok önemlidir. Atlayıcılar, kendilerini “kontrollü” düşmeye alıştırmak için, genelde trambolin üzerinde atlama alıştırması yaparlar.
Teçhizat Kurulumu
Modern yüksek atlama çıtası, camla güçlendirilmiş plastikten ya da alüminyumdan yapılmıştır. Çıta, yaklaşık 4 metre uzunluğundadır; kesiti kare, üçgen ya da yuvarlak olabilir. Her iki ucunda da yuvarlak destek noktaları vardır, iki direk üzerinde hesaplanmış bir yüksekliğe yerleştirilmiştir. Çıtanın hemen arkasında, güvenli iniş sağlayan, süngerle doldurulmuş bir düşme minderi bulunur.
Yarışma
Yüksek atlamanın az kuralı vardır. Yarışçılar, yalnızca tek ayakları üzerinde sıçramalı ve çıtayı direkten düşürmemelidirler. Düşürmedikleri sürece çıtaya temas edebilirler. Atlayıcılar, vücutlarının hiçbir yerini çıtayı kaldırmak için kullanamazlar. Yarışmalarda atletler, açılış yaptıkları atlamanın yüksekliğini kendileri belirler. Bu yükseklik, görece biraz daha azdır. Yarışma ilerledikçe, çıtanın yüksekliği azar azar artar — artış, genelde 3-5 cm olur, ama yarışın sonuna doğru 1 cm’ye kadar düşer. Yarışçılar, bir yüksekliği başarıyla geçtikten sonra, daha alçak bir çıtadan atlayamazlar. Daha önce denemiş ama çıtadan atlamayı başaramamış olsalar bile, herhangi bir yükseklikten atlamayı pas geçebilirler. Fakat birbirini izleyen üç başarısız atlama denemesi yaptıklarında yarış dışı kalırlar. En yüksek mesafeye atlayan yarışın galibi olur. Beraberlik durumunda, en az başarısız deneme yapan atlet kazanır.
Gelişen Teknik
1960’lann sonuna kadar, en gözde yüksek atlama teknikleri makaslama (scissor) ve California (Western roll) teknikleriydi. Makaslama tekniğinde, atlayıcı belli bir açıyla çıtaya yaklaşır, ilk olarak içteki daha sonra da dıştaki ayağını makaslama hareketi yaparak çıtanın üzerinden geçirir ve ayakları üzerine iniş yapardı. California tekniğinde, atlayıcı yine çıtaya çaprazdan yaklaşır, fakat üzerinde zıpladığı içteki ayağını havalanmak için, yukarıya doğru ittiği dıştaki ayağınıysa gövdesini yan olarak çıtanın üzerinden geçirmek için kullanırdı. Amerikalı atlayıcı Dick Fosbury’nin adıyla anılan Fosbury Atlayışı (Fosbury, bu tekniğiyle Olimpiyat altın madalyasını kazanmıştı), şimdi nerdeyse evrensel bir tekniktir. Fosbury’nin tekniğini kullanmadan dünya rekorunu kıran son atlet, 1978’de yarışan Vladimir Jashtshenko’ydu.
Yukarı Ve Daha Yukarı: 19. yüzyılın sonuna kadar, yüksek atlama teknikleri hızla gelişti ve değişti. Önce yanlamasına, sonra öne doğru ve son olarak da arkaya doğru atlayan sporcular, gün geçtikçe kendilerini daha da yükseğe fırlattılar. 100 yıldan az bir zamanda (1895-1993), erkekler yüksek atlama dünya rekoru neredeyse % 25 arttı.