İkinci Dünya Savaşı ABD, İngiltere, Fransa gibi demokrasi ile yönetilen ülkelerin zaferiyle sonuçlandı. Türkiye de Birleşmiş Milletlerin kuruluşuna katılarak bu devletlerin yanında yer aldı. Ülkemiz savaş sonrası dönemde aynı politikayı izleyerek öncülüğünü yine bu ülkelerin yaptığı Batı Bloku’nun bir üyesi olmaya çalıştı. Bunu sağlamak için de çok partili demokratik hayata geçme yolunda yeni adımlar atmaya karar verdi. İsmet İnönü’nün yukarıdaki sözlerinde de vurguladığı gibi Türkiye Cumhuriyeti zaten kurulduğu günden beri demokratik bir karakterdeydi. Ancak ülkemizde elverişli şartların bulunmaması nedeniyle demokrasiyi hemen hayata geçirmek mümkün olamamıştı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise demokrasiye geçiş için uygun bir ortam meydana gelmişti. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de savaşın getirdiği sıkıntılardan bunalan halk kitlelerinin demokrasi talepleri giderek artıyordu.
İktidarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi içinden de bazı milletvekilleri hükümetin ekonomi politikalarını eleştiriyor ve çok partili hayata geçilmesini istiyorlardı. Bu sırada Birleşmiş Milletlerin kuruluşu için San Francisco’da bulunan Türk heyeti, Türkiye’de tek partili yönetime son verileceğini ve yeni partilerin kurulacağını açıklamıştı. Buna bir de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün muhalefet partilerinin kurulması gerektiği yönündeki demeti eklenince Türkiye’de demokrasiye geçiş için gereken şartlar kendiliğinden gerçekleşmiş oldu. Gelişen bu yeni ortamda ilk önce Temmuz 1945’te Nuri Demirağ tarafından Milli Kalkınma Partisi kuruldu. Onu CHP’den ayrılan milletvekilleri Celal Bayar, Fuad Köprülü, Refik Koraltan ve aşağıda kısa öz geçmişi verilen Adnan Menderes’in 7 Ocak 1946’da kurduğu Demokrat Parti izledi. ilerleyen günlerde siyasi hayatımıza başka partiler de katıldı. Türkiye 21 Haziran 1946’da yapılan genel seçimlere ilk kez birden fazla partiyle girdi. Bu seçimleri kazanan CHP, iktidarını 1950 yılına kadar devam ettirdi.
Türkiye çok partili hayata geçerek demokrasinin gerekleri olan düşünce ve ifade özgürlüğü ile parti kurma hakkı önündeki engelleri kaldırdı. Ayrıca partilerin serbestçe propaganda yapmalarına ve seçimlere katılarak iktidara gelmelerine imkan hazırladı. Böylece kurucu üyeleri arasında bulunduğu Birleşmiş Milletlerin kuruluş belgesinde yer alan temel hak ve özgürlüklere saygılı olduğunu gösterdi. Ülkemizde 1946 yılında başlayan çok partili demokratik hayat askeri müdahalelerle zaman zaman kesintiye uğradı. Ancak bu kesinti dönemleri uzun süreli olmadı ve Türk demokrasisi yoluna kaldığı yerden devam ederek varlığını günümüze kadar sürdürdü.