17. yüzyılın en önemli eserinden biri olan Sultanahmet Camii, Mimar Sinan’ dan sonra Türk mimarlığının meşalesini eline alan Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa tarafından yapılmıştır. Mehmet Ağa bu camiiyi inşa ederken Sinan’ın Şehzade Camii’ni göz önünde tutmuş, ancak onun şemasını çok daha ileriye götürmüştür. Dönemin 14 yaşındaki genç padişahı Sultan I. Ahmet zamanında gerçekleşen Zitvatorok Barış Anlaşması bölgeye ve Osmanh’ya bir rahatlama dönemi açıp, devletinin prestijini tekrar perçinlemiştir. Bunun üzerine Sultan, Allah’a bir teşekkür belgesi olmak üzere taht şehrinde o zamana kadar görülmemiş güzellikte bir mabed yükseltmeyi aklına koymuştur. Sultan I. Ahmet’in dindar bir padişah olduğu bütün kaynaklarda ittifakla belirtilmiştir. XVII. yüzyılın başlarına gelindiğinde İstanbul’un belli başlı tepeleri, her biri bir padişah ismi taşıyan camii ve külliye binaları ile tutulmuştu. Bununla birlikte Sultan Ahmet, büyük istimlâk paraları ödemek ve birçok sarayı yıkmak pahasına Rabbine ulu bir mabed inşa ettirmeyi samimi inancının bir vecibesi olarak telakki ediyordu.
Sultan I. Ahmet camii için bir dizi yer araştırması yaptırmıştı. Buna göre at meydanının (hipodrom) kıble yönünde bulunan Ayşe Sultan Sarayı denize bakması, çok geniş bir alana sahip olması ve Topkapı Sarayına yakınlığı nedeniyle uygun görüldü. Sarayın sahibesi Ayşe Sultan’a otuz bin halis ayarlı altın gönderildi, o da gönül rızası ile mülkünü tapuda hemen hünkara devretti. Sıra camiinin temelinin kazılmasına geldiğinde bunun için Osmanlı usulü büyük bir tören düzenlenmişti. Takvimler 1609 yılının ekim ayını gösterirken devlet erkanı yıkımlarla açılan boşluk arazide toplandılar. Temele ilk kazmayı bizzat Sultan Ahmet Han vurdu. Bu kazma bugün Topkapı Sarayı müzesindedir. Temel kazmaya başlanınca ilk önce Sultan Ahmet Han eteğiyle toprak taşıyarak “Ya Rab, Ahmet kulunun hizmetidir…” diye dua etmişti. Camiinin inşası ortalama 7.5 yıl sürmüş ve Haziran 1617 tarihinde tamamlanmıştır. Camii, medrese, daru-kurra, sıbyan mektebi, arasta, hamam, imaret, darü’ş-şifa ve türbeden oluşan külliyenin merkez yapısı olup bir dış avluyla çevrelenmiştir. Camii duvarları ile sınırlanan ibadet alanı biçim olarak kareye yakın bir dikdörtgendir.
Yaklaşık 2600 m”lik bir alanı kaplayan Sultanahmet Camii’nin içi dört yapraklı yonca planına sahiptir. Monotonluğu gidermek amacıyla güney tarafın dışında dört yana galeriler yapılmıştır. Kıble duvarı bu nedenle diğerlerine ters düşer. Dört fil ayağı çok etkilidir. Son derece büyük olmalarına rağmen mermer kaideleri çok sayıda dış bükeyli profile sahiptir. Üst kesimde ayağı bezemeli kısmından alt kısmı ayıran yazıtlı bir bant yer almaktadır. Boyutları kubbenin oranlarını bozar, çünkü kubbe 43 m. yüksekliği ve 23,5 m. çapı ile nispeten mütevazı ölçülere sahiptir. Bu ölçüler Mehmet Ağa’nın bir mühendis olarak kabiliyetini gösterir. Camiinin içi çok ustaca yerleştirilen 260 pencere sayesinde ferah bir havaya bürünmüştür. Pencerelerin yerleştiriliş şeklinden dolayı büyük kubbe sanki havada asılı gibi durmaktadır. Pencereler ilk yapılışta çiçek motifleri ile bezeli vitraylarla örtülmüştür yani düz pencere camı yoktur ve bu renkli cam işlemeciliği en üst kalitededir. Bu özelliği, mabedi o tarihlerde gezmiş olan bütün yabancı gezginler fark etmişler ve penceredeki bu renk oyunu buluşuna ve onu uygulama kusursuzluğuna hayran kalmışlardır.
Bilindiği gibi, batılılar bu camiiye mavi camii anlamında “Blue Mosque” demektedirler. Bu camii, emsallerinin hiçbirinde olmadığı kadar aydınlık ve ferahtır. Üç sıra halinde duvarlarda, yarım, merkezi ve köşe kubbelerin kaynaklarında açılmış sayısız pencereden ışık alan camiinin, duvarlarını kaplayan çini ve kalem işi süslemelerindeki hakim renk olan mavi, camiiye bu ismin verilmesinde neden olmuştur. İznik ve Kütahya atölyelerinin 16.yüzyıl sonu ve 17.yüzyıl başı ürünleri olan çinilerde zengin bir çeşitleme göze çarpmaktadır. Kare parçalarda beyaz, dikdörtgen biçimli bordür çinilerde lacivert çini üzerine işlenen asma dalı, enginar, erik, nar çiçekleri, karanfil, nane, madalyonvari çiçek grupları, menekşe, mine, sümbül ve yaseminler, üzüm salkımları, ağaç ve yapraklarda firuze, gri, kahverengi, kırmızı, mercan ve lacivert, mavi, mor, siyah, yeşil gibi renklerin tonları kullanılmıştır. Camii ile ilgili kayıtlara göre 21043 adet çini kullanıldığı bilinmektedir. Çini kaplamadan itibaren devreye kalem işleri girmektedir. Duvar satıhları, kemer yüzleri ve kubbe içleri yazının refakatiyle kalem işleriyle zengince süslenmiştir. Bunlarda da çiçek ve yaprak motifleri kompozisyonların ana elemanıdır. Dönemine ait yazıların Hattat Kasım Gubari’ye ait olduğu kabul edilir.
Sultanahmet Camii’nin mihrabı, minberi, hünkar mahfeli de ayrı birer sanat yapıtıdır. İçi çiçek dolu motifli çinilerle kaplı olan mihrabı mermerden yapılmış, üzerinde servi motifleri bulunan sütuncuklarla bezenmiştir. Geometrik geçmeli ve kabartmalı olan minber altın yaldızlıdır. Altın yaldızlı çinilerin sedef kakmalı kapısı ve ince duvar işlemesiyle hünkâr mahfeli bir başyapıttır. Padişahın namaz kılması için yapılan hünkar mahfiline ilk defa bu camiide, namaz öncesi ve sonrasında padişahin istirahat etmesi maksadıyla bir köşk ilave edilmiştir. Sonraları benimsenerek birçok sultan camiisinde uygulanan bu köşk, camii içindeki hünkar mahfiline kolayca geçilebilecek köşelerde veya camiinin ön cephesinde inşa edilmiştir. Camiinin mermer döşemeli iç avlusu 26 sütunun üzerine oturtulmuş 30 kubbeyle örtülü revakla çevrilidir. Avlunun ortasında altı sütunlu şadırvan vardır. Şadırvan sütunları karanfil ve lale motifleri ile bezenmiştir. Süleymaniye Camii’nin avlusundaki gibi, abdest almak için değil fıskiyeli bir havuz mahiyetinde olup, şadırvan geleneğini sürdüren bir elemandır.
Hünkâr mahfelinin pencereleri üzerindeki camgöbeği çinilerin üzerlerini altın yaldızla gayet nefis bir celi sülüs yazım tarzıyla yazılmış olan ayet, tam anlamıyla ortaya çıkarmaktadır. Şimdiye kadar bu kitabeye başka bir yerde rastlanmamıştır. Sultan Ahmet camii, altı minaresi olan yegane camiidir. Minarelerin dördü üçer, ikisi de ikişer şerefelidir. Bu camiinin inşasından evvel altı minareli camii yalnız Mekke Camii olduğu için, şerefini muhafaza etmek üzere Mekke Camii’ne yedinci olarak bir minare ilave edilmiştir. Sultan Ahmet’in altın minareli bir camii yaptırmak istediği konusundaki rivayetler gerçek dışıdır. 4 minarenin külahlarının altın kaplanmış olması halk arasında bu tür hikayelerin çıkarılmasını etkilemiş olabilir. Sultanahmet Camii, büyüklükte yücelişin, zarafetle ihtişamın, imanla samimiyetin bütünleşip kaynaştığı ulu bir mabeddir.
Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa
Mimar Mehmet Ağa 1569 -1570’de sarayın sedefkârlik ve mimarlık bölümüne dâhil olduktan sonra önünde yepyeni bir yol açılmış ve tam 21 yıl Mimar Sinan’a çıraklık ve kalfalık etmiştir. Koca Sinan’m vefatından sonra baş mimarlığa geçmiş-tir. Artık Mehmet Ağa’ya imparatorluk yolları açılmış, koca devletin hangi köşesinden gelirse gelsin tüm milletler ve cemaatlerin bütün yetenekli çocuklarını bünyesinde eriten imparatorluğun geniş topraklarında, olanca hazinelerini ve nimetlerini sergileyen düzeni içinde, sedefkârlığı ve mimarlığı yanında, devletin çeşitli birimlerinde görev almıştır. Mimarbaşı olduktan sonra ilk işi Kabe’nin onarılması ve ünlü altın oluklarmın konulması olmuştur.