Giuseppe Verdi’nin (1813-1901 ) 1901 Ocağında ölüm haberi bütün italya’yı yasa boğdu. Ayrılan yalnızca ünlü bir müzik ustası değil, en büyük ulusal kahramanlardan biriydi. İlk cenaze töreni, Verdi’nin vasiyeti üzerine son derece sade bir biçimde düzenlendi. Ancak birkaç ay sonra mezarı nihai yerine taşınırken kitleleri saran çoşku Verdi’nin vasiyetine uymayı olanaksız kılacaktı. Caddeleri dolduran halk büyük üstadın tabutunu “Nabucco” (1842) operasından bir zamanlar İtalyan birliği için verilen mücadelenin parolasi haline gelmiş olan “Va, pensiero, sull’ali dorate” (Git düşünce, altın kanatlar üstünde git) şarkısıyla ve büyük bir görkem içinde uğurlayacaktı. 1813 yılında karma yakınlarındaki Roncole köyünde doğan Verdi bir hancının oğluydu. ilk eğitimini alması için kiliseye teslim edilen Verdi’nin müziğe olan yatkınlığı kilise orgcusu tarafından hemen keşfedildi. Yaşamının bundan sonraki akışı böylece belirlenmiş oluyordu.
Hem okula gitmek hem de müzik dersleri almak için bulunduğu Busseto kentinde yavaş yavaş orkestrasyon ve beste çalışmalarına başlayan Verdi, girip okumayı istediği Milano Konservatuvarına kabul edilmedi: seçici kurul onu yeterli bulmamıştı. Ancak duyduğu utanç Verdi’yi müzik çalışmalarından al kaymadı. Sonradan kayınpederi olan Antonio Barazzi’nin mali desteği sayesinde özel dersler alarak, kendi kendine çabalayarak tüm yaşamı boyunca müzik öğrenciliğini sürdürdü. Son ürünlerinin aynı zamanda en olgun ve kusursuz ürünleri olması, kesintisiz öğreniminin en açık kanıtıdır. Verdi “Oberto, Conte di Bonifacio” (1839) adlı ilk operasını Milano’daki ünlü La Scala tiyatrosunda sahneledi. Büyük bir başarı kazanmadı ama yeni operalar yazmak üzere La Scala ile anlaşmayı becerdi. Anlaşma uyarınca hazırlandığı ilk yapıt, “Un Giorno di Regno” (1840), tam bir fiyaskoydu. Ancak bunda karısının ve iki çocuğunun o döneme rastgelen ölümlerinin payı büyüktü. Bu başarısızlık düştüğü karamsarlıktan Verdi’yi kurtaran yeniden müzik yapmaya ikna eden La Scala’nın uzak görüşlü yönetmeni Bartolomeo Merelli oldu.
Onun uzun ısrarları sonucu girmeye razı olduğu ilk “sınavı”, Verdi üstün bir başarıyla verdi: “Nabucco” operası Verdi’nin sanat yaşamındaki ilk önemli yapıt olmanın yanı sıra İtalyan halkının da kurtuluş türküsü haline geldi. Adını Babil kralı Nabukadnezar’dan alan operada, Babirdeki tutsak Yahudiler konu edilirken Avusturya istilası altında bulunan o günün İtalya’sı ile kaçınılmaz koşutluklar da çiziliyordu. XIX. yüzyıl İtalyan müzik tarihi içinde operanın zaten var olan egemenliğini doruğa çıkardığı bir dönem olmuştu. Bu gelişmenin baş mimari olan Verdi, operayı toplumun tümüne mal etmeyi başardı; izleyici artık yalnızca soylular değildi, hemen her toplumsal kesimden insan bulmak olanaklıydı. Bunun nedeni operalarındaki milliyetçi anlam ve temalar değildi yalnızca. Drama ögesinin öne çıkmasından öte melodilerin akılda kolay kalıcı olması ve ritmlerin canlılığı Verdi hayranlığını körükleyen etmenler olmuştur.
Sanatçı, romantizmin Italyan müziğindeki en önemli temsilcisi olarak operalarının konularını da edebiyattaki’ büyük romantiklerden aldı. Shakespeare’den kaynaklanarak “Macbeth” (1847), “Othello” (1887) ve “Faistafrı (1893); Schiller’den kaynaklanarak “Jean d’Arc” (1845), “Luisa Miller” (1849) ve “Don Carlos”u, (1867); Victor Hugo’dan esinlenerek de “Ernani” (1844) ve “Rigoletto”yu (1851) gerçekleştirdi. Latin ülkeleri müziğinde pek yankı bulmayan romantizrn akımı Vercli’nin Gioacchino Antonio Rossini (1792-1868), Vicenzo Bellini (1801-1835) ve Gaetano Donizetti (1797-1848) çizgisinde Italyan geleneğini sürdüren operasına ayırıcı bir özellik kazandırmıştır. Üçüncü operası olan “Nabucco”dan başlayarak “Lombardiyalilar” (1843), “Emani”, “Jean d’Arc”, “Attila” (1846) ve “Legnano Savaşı” (1849) gibi yapıtlarında, güçlü Alman romantizmini andırır biçimde milliyetçi özlemlerin dile getirildiğine, yurt sevgisinin, kahramanlıkların övüldüğüne tanık olunur. Ancak bu koşutluklar müziğin özüne ilişkin değildir: Verdi ve çağdaş’ olan Alman operasının dehası Richard Wagner (1813-1883) birbirlerinden bütünüyle farkı tarzların ustalarıdır.
Alman operasındaki orkestranın ağırlığı İtalyan tarzda kaybolur, onun yerini vokal müzik alır. Ancak Verdi, olgunluk döneminde verdiği ürünlerde orkestrasyona daha çok önem vermiştir. Bu anlamda, bütünselliği tartışma götürmez ilk yaptım ancak on altıncı operası “Rigoletto” olduğu söylenebilir. Verdi bu operasında karakterleri müzikle çizmek gibi zor bir işi gerçekleştirmiştir. Kolay ve sevimli melodisi belleklere hemen yer eden “La donna e mobile” aryası, örneğin, soytarı Rigoletto’nun uçarı efendisi Montua dükünün kişiliğini olduğu gibi yansıtmaktadır. Bu operadaki “düetler zinciri de bu bağlamda önem kazanır. Yapın sonunda dükün kızı Gilda ile Rigoletto’nun duvarın bir yanında, Maddalena ile Montua dükünün ise öbür yanında durarak söyledikleri çifte düet ya da “quartet” dört sesin kusursuz kaynaşmasıyla eşanlı olarak dört ayrı tipi de müzikle çizdiği için ünlüdür. Sanatçının “Rigoletto” ile başlayan ve “II Trovatore” (1853) ve “La Traviata” (1853) ile süren üçlemesi en yaygın ünü kazanmış olmakla birlikte, orkestral açıdan en gelişmiş ve zengin operaları “Aida” (1871), “Othello” ve “Falstaff’ dır. “Aida”, Verdi’nin olgunluk dönemi olarak adlandırılan son döneminden önceki son operasıdır.
Mısır Hidivinin Süveyş Kanalının açılış törenleri için özel siparişi üzerine yazılmış olan “Aida” sanatçının yapıtları arasında en hüzünlü olanıdır. Olgunluk yapıtlarında giderek önemi azalacak olan aryalar, bu operada henüz biçimselliklerini ve melodi coşkunluklarını korumaktadırlar. Verdi olgunluk dönemine enstrümantal bir yapıtla girer. Bu, yaylı çalgılar için yazılmış bir dörtlüdür. Sanatçının bu döneminde yalnızca çalgılar için bestelenmiş olan başka bir yapıtı yoktur. Drama ve müziğin kusursuz bir biçimde birleştiği “Othello” operasından önce yurtsever şair Alessandro Manzoni (1785-1873) ölümü üzerine bir de “Requiem” yazar. Shakespeare’in görkeminin olduğu gibi yansıdığı “Othello”nun trajik havasını, eşdeğerde bir yapıt olan “Falstaff”la dengelemiştir Verdi adeta. Yazdığı ikinci komedi olan “Falstaff, aynı zamanda çok eski bir hesabı kapatma görevini de yerine getirmiştir: elli yıl kadar önce sanatçının ilk “opera buffa”sı olan “Un Giorno di Regno”nun uğradığı başarısızlığın intikam’, “Falstaff “In üstün müziği ve librettosuyla alınmıştır.
Uzun yaşamı içinde beş yıllık bir parlamento üyeliği de bulunan Verdi, kırsal kökeninden her zaman büyük gurur duydu. Zaten otuz beş yaşındayken doğum yerinin yakınlarında aldığı taşra malikanesine yerleşti ve toprakla uğraşarak yaşamını sürdürdü. Sonradan ikinci karısı olan soprano Giuseppina Strepponi ile birlikte uzun yıllarını burada geçirmiştir. Başlangıçtaki nikahsız beraberliklerinden dolayı başta eski kayın pederi olmak üzere tüm eşrafın eleştirilerine hedef olmakla birlikte sonradan çevreyle uyum içinde yaşamışlardır. Verdi için müziğin gerçek hakemi halk kitleleri oldu. “Dün gece tiyatro salonu patlayacak gibi doluydu: başarının biricik ölçüsü bu olmak gerekir.” sözleri Verdi’nindir. Yapıtlarında önceden hesaplanmış bir ağ örmekten kaçınan, her zaman kendiliğindenliğe ve hatta “çılgınlığa” yer veren bu opera ustasının hedeflediği bu başarıya ulaştığı kesindir. İlk ürünlerini verdiği tarihten bu yana yüz yılı aşkın bir süre geçtiği halde en çok dinlenen ve melodileri en yaygın olarak bilinen operalar kuşkusuz Verdi’nindir.