Asiye, kavminin en seçkin ve erdemli kadınlarından biriydi. Yusuf aleyhisselam zamanında Mısır Sultanı olan ve Hz. Yusuf a iman eden Reyyân bin Velid’in neslinden geliyordu. Kendisini `tanrıların tanrısı’ ilan eden Firavun’un eşi olmakla birlikte o, Allah’a iman ediyordu. Hz. Musa’yı koruyup kolladı, İslam peygamberinin övgüsünü kazandı ve Kur’an’da taltif edildi. Dinler tarihi açısından büyük önem taşıyan Hz. Asiye’nin hayatının ilk safhaları hakkında yeterli yazılı kaynağa sahip değiliz. Buna karşın kutsal metinler üzerinden iz sürdüğümüzde, bu değerli kadının hayatıyla ilgili bazı bilgilere ulaşabiliyoruz. Mısır zalim Firavun’un eziyetleri altında ezilirken o, Firavun’un eşi olma bahtsızlığını yaşıyordu.
Firavun, kendisinden önceki ölçüsüz zalimler gibi, Kur’an’da “Dedi ki: Sizin en yüce Rabbiniz benim” (Nâziât Suresi/ 24) ayetiyle de işaret edildiği üzere, tanrılık iddiasında bulunuyor; putlara tapılan düzenin hamiliğini yapıyordu. Buna karşın Asiye, asaleti ve merhametiyle dikkat çekiyordu. Kocası terör estirirken, o gönüllere ferahlık veriyordu. Halk tarafından Nil Kraliçesi olarak isimlendirilen Asiye, kocasının melanetlerine rağmen, iman etmiş bir kadındı. İslam peygamberi onu asırlar sonra cennetle müjdeleyecekti. Firavun, özellikle İsrailoğulları’na çok eziyet ediyordu. Allah, onları bu zulümden kurtarmak için Hz. Musa’yı gönderecekti. Firavun bunu rüyasında görmüştü. Rüyada Kudüs tarafından gelen bir ateş, Mısır’a ulaşıyor, alevler Firavun’un saraylarını yalayıp yutuyordu.
Lakin bu alevler sadece Firavun’un soyundan Kıptilere zarar veriyor, İsrailoğulları’ysa kurtuluyordu. Kan ter içinde uyanan Firavun, müneccimlere rüyasını yorumlamalarını emretti. Yorum onun açısından korkutucuydu: “Yakında İsrailoğulları’ndan bir çocuk dünyaya gelecek, Mısırlıların helakine, senin krallıkların da yerle bir olmasına sebep olacak.” Buna duyan Firavun’un gözlerine uyku girmez olmuştu. İsrailoğulları’ndan doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti.
Kur’an’da bu hadise şu şekilde vahiy olunacaktı: “Firavun, memleketin başına geçti ve halkı fırkalara ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların okullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi.” (Kasas Suresi/4) İşte Musa bu şartlar altında doğmuştu. Oğlunun Firavun’un kurbanı olmasından çok korkan annesi, paniğe kapılmıştı, ancak Allah, annenin kalbine bir ferahlık verip, vahiy yoluyla korkmamasını bildirdi. Bu durum Kur’an’da şöyle anlatılacaktı: “‘Çocuğu emzir, , başına geleceklerden korktuğun zaman onu suya (Nil’ e) bırak. Korkma, üzülme. Biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız’ diye bildirmiştik.” (Kasas Suresi/7) Kadın, denileni yaptı. Bu arada Asiye ise içten içe kocasının zulmüne lanet ediyordu. Bir gün saraydaki odasında oturuyordu ki bir şey dikkatini çekti. Sanduka benzeri bir şey, Nil nehrinin ortasında bata çıka ilerliyordu. Muhafızlarına ve cariyelerine onu getirmelerini emretti. Sandığın içinden dünyalar güzeli bir erkek bebek çıktı.
Bu ileride peygamberlikle şereflenecek, Firavun’un zulüm imparatorluğunu yerle bir edecek olan Musa’ydı… Bebek Asiye’ye getirildi. Kadın, bunun Firavun’un cellatlarına yakalanmak istemeyen bir annenin işi olduğunu anladı. Her şeyi göze almıştı, bebeği himayesinde tutacaktı. Musa’yı sarayda gören Firavun öfkeden deliye dönse de Asiye’yi çiğneyip geçemedi. “Benim için de senin için de bir göz aydınlığıdır o; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur, yahut onu evlat ediniriz” (Kasas Suresi/9) diyen Hz. Asiye, kocasını razı etmişti. Ve böylelikle Asiye, çölde bir gül yetiştirmeye başladı. Öte yandan, sandığı kıyı boyunca izleyen Musa’nın ablası Meryem, her şeyi görmüştü. Durumu annesine aktardı. Bebeğin canı kurtarılmıştı, ama şimdi de bir sütanne bulunma-11)Th Zira bebek Musa, kimse-nin sütünü içemiyordu. Meryem, Asiye’nin huzuruna çıkıp, “Sizin için hayırlı bir aile tanıyorum. İsterseniz çocuğa onlar bakabilirler” diyerek, kardeşinin tekrar annesine verilmesini sağladı. Bu da bir mucizeydi. Hz. Musa Asiye’nin himayesinde annesinin sütünü emdi, serpildi, büyüdü. Peygamberlik görevi verildiğinde Hz. Musa’ya ilk iman eden, bu şerefli kadın Asiye olacaktı.
İman etti ama bunu kalbinde yaşattı, kocasından sakladı. Lakin gün geldi, kalbinde yeşerttiği iman, saklanamaz oldu. Bir gün, inananlara yaptığı eziyetleri kendinden geçerek anlatan kocasına verdiği tepki sonucu, Firavun her şeyi öğrendi. Delirdi, öfkeden kudurdu. Kendisi `Tanrıların tanrısıyken’, nasıl olurdu da karısı Allah’a iman ederdi! Asiye’yi bu yoldan döndürmek için dil döktü, hilelere başvurdu. Ama hayır, Asiye, geri adım atmıyor, kocasının her baskısıyla, içindeki Allah inancı ve evlatlığı Hz. Musa’yı takip etme isteği daha da artıyordu. Asiye için nihai seçim günü gelmişti. Firavun tüm Mısır’a kendisine tapmaya mecbur etmişken, karısının bir ‘başkasına tapmasına göz yumamazdı. Seçenekleri sundu; ya kendisine tapacak, o güne kadar olduğu gibi, Nil’in Kraliçesi olarak şatafat için& yaşayacak ya da Allah’a imanın bedelini ödeyecekti.
Asiye düşünmedi bile. O tercihini çoktan yapmıştı. Bedelini ödemeye hazırdı. Kalbinde sadece Allah’a ve onun sevgili peygamberi Hz. Musa’ya yer vardı; kocası da olsa, yoldan çıkmış Firavun’a Asiye’yi Allah yolundan döndüremeyeceğini gören Firavun, eşinin çarmıha gerilmesini (kimi kaynaklara göre de yere çakılan kazıklara el ve ayaklarından bağlanmasını) emretti. Uzunca bir süre işkenceden geçirilen bu mübarek kadın, en sonunda büyük bir taşla başı ezilerek şehit edildi. Tüm bu ızdırap dolu anlara rağmen Asiye, Allah’ı zikretmekten geri kalmamıştı. Bu durum, Kur’an’da şu şekilde dile getirilecekti: “Allah, imanı tam olanlara Firavun’un karısını örnek verir; hani demişti ki: ‘Rabbim! Bana kendi katında, cennette bir ev yap, beni Firavun ve işkencesinden ve onun zalimlerinin elinden kurtar!”‘ Tahr`im Suresi/1 I ) Hz. Asiye, konforu ve şirki seçip canını kurtarabilirdi, oysa inancı uğruna ölmeyi göze aldı. Firavun ise arkasından okunacak lanetlerin kapısını aralayarak zelil olup gitti. Kur’an’da cennetle müjdelenen Hz. Asiye’nin adı dünya döndükçe inananların dilinden düşmeyecek.