Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) Nedir? Ressamları Ve Eserleri

 

Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) Nedir Ressamları Ve EserleriRomantizmin bir değişik şekli olan dışavurumculuk, gerçekçi görüşün yerine sanatçının öznelliğini ön plana getiren bir akımdır. 19. yüzyılın sonunda 1900’ün süsleme anlayışıyla çeşitli ülkelerde sürdürülen simgecilik, anlam’a görünüşten çok yer veren bir sanat anlayışının özlemini ortaya koymuştur. Fakat simgeciliğin kendi grafik olanaklarına, dengeli düzenlemelerine göre ayarlanmış araçları yetersiz kalmıştır. Dışavurumculuk bu boşluğu doldurmak için ortaya çıkmış ve karmaşık unsurlardan hareket ederek oluşmuştur. Bu unsurlar arasında, Orta çağ tahta oymacılığının ve Grünewald’in etkisini, ilkel sanatın şekil anlayışını, Gauguin’in ve en yakın öncülerin (Munch, Van Gogh) katkılarını, bazı sanatçıların dışavurumculuğa yakın sayılabilecek teknik araştırmalarını (Matisse ve Fov’lar) sayabiliriz. Birbirinden çok farklı bu estetiklerin ortak yönü, şekillerin dışavurumcu bileşimi veya renklerin telkin gücü üzerinde durmalarıdır.

Kirchner, Schmidt-Rottluff, Heckel, Nolde, Pechstein, Mueller’in Dresden’de 1905’de oluşturdukları grup: Fovizm’e paralel oluşturulan Die Brücke’nin (Köprü) kurulmasıyla, Alman dışavurumculuğu harekete geçmiştir. Dışavurumcuların hiçbiri geçmişle bir bağlantı kurmak istemez. Birbirleriyle mücadele etseler de bu yola baş koyanlar, hepsi de “İzlenimcilik”e yüz çevirir. Aynı zamanda Avusturya’da bu akımı sürdüren Kokoschka, meseleyi daha büyük bir incelikle ele alır. Kandinsky, Klee, Marc, Macke ve Jawlensky’nin Münih’te 1911’de kurdukları Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) topluluğu da kısa bir süre içinde soyut sanata yönelir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Beckmann ile Neue Sachlichkeit ressamları-Dix, Grozs, gerçeğe daha yakın bir dışavurumculuğu geliştirirler. Bu akımın diğer bir öncüsü olan Ensor, denemelerinde tek başına kalır. Fiaman dışavurumculuğu (van der Berghe, Permeke vb.) Bruegel geleneğine bağlanır ve Hollanda tarafının Van Gogh’u gibi kendi memleketiyle ilgili konuları dile getirmeye çalışır. Fransa’da Rouault, yüzyılın başında dışavurumculuğun gerçek bir temsilcisidir. Bu akıma bir ara Gromaire, Fautrier gibi isimler de katılmıştır.

Soutine’in bütün yapıtları dışavurumculuğun çerçevesine girer. Meksika’da Rivera, Orozco gibi isimlerle ihtilalci ve halkçı bir anıtsal sanat belirir. Dışavurumculuğun saldırganlığı veya dramatik yankıları başta Picasso olmak üzere birçok sanatçıda görülür: Danimarkalı Asger Jorn, Fransız Dubuffet, Hollandalı De Kooning ve Appel. Dışavurumculuk, daha ilk devrelerinde Alman heykelcileri Lehmbruck, Barlach’ın daha sonraları da Zadkine ve Lipchitz gibi heykeltıraşları da etkilemiştir. Alman Ekspresyonizmi, Fransız Fovizmi, Picasso ve Braque Kübizm’i, İtalyan Fütürizm’i hepsi Dışavurumcu sınıfında toplanır. İzlenimciler yanılsamayı kullanıp gerçekliği ortaya koymaya gayret gösterirken, dışavurumcular bunu küçümsemiştir. Resimlerinden birini anlamasak da, bir tek şeyden, duyulur ve gözle görülür bir şeyden, dünyayı ihlal ettiklerinden emin olabiliriz. Her yerde bir kızgınlık uyandırmaları bu nedenledir. O zamana dek denenmemiş bir şeyi denemişlerdir. izleyicinin görmek istediği gibi değil, kendilerinin görmek istediğini ortaya koymuşlardır. Burada bir “görme” olayı kendiliğinden ortaya çıkmış olur: Teknik, görme tarzı değişince değişir. Ancak görmenin yöntemi değiştiği için değişir.

 

Görme yöntemi ise, insanın dünya ile kurduğu ilişkiye göre değişir. Resim tarihinin yazısız bir felsefenin tarihi olacağı düşüncesi! Görme biri dışta diğeri içte olan iki etkinlikten oluşur. Etki-duyum-bilinç-düşünce dörtgeninin oluşması. İç ve dış etkiyi anlayan insanın dış dünyaya mı, yoksa iç dünyasına mı güveneceği sorunu kendiliğinden ortaya çıkar. Goethe’nin söylediği üzere  “duyular aldatmaz, aldatan zihindir”. Bu yüzden İzlenimcilik açısından sadece duyu izlenimleri vardır. Bedenin gözü, ruhun gözü ile çatışmaya girer. Kişi bu mücadeleyi yaşayıp sonuna kadar dayanırsa, ancak o zaman en iyi yapıtlarını verebilir. Dışavurumculukta, ruh ve makinenin insanı ele geçirmek için karşılıklı verdikleri mücadele çok önemli olmuştur. İzlenimcilik insanın ruhtan uzağa düşmesi demektir. Burjuva döneminin insanı, kulaktan başka bir şey değildir. Dünyayı dinler fakat bir tek söz etmez.

Dışavurumcu ise, insanın ağzına vurulan kilidi kırar. İnsan bir kez daha ruhun cevabını vermeye çalışır. Sanat hayat içinden hayatı üretir. Dışavurumculuğun kaba, saldırgan bir tavır içinde olmasının nedeni kendi içinde aranmalıdır. Bunlar gerçekten de ilkel, vahşi insanlık koşullarının neredeyse aynısıdır. Burjuva düzeni, insanları gerçekten vahşilere dönüştürmüştür. insanlığın geleceği için, günümüzün insanından korunmanın bir yolu, sanatçıların, yani dışavurumcuların da barbarlaşmasıdır. Akımın diğer alt yapısını hazırlayan iki sanatçısı Munch (Norveçli) ve Ensor (Belçikalı) olmuştur. Diğer bazı sanatçıları da Klimt (Avusturyalı), Redon (Fransız), Ranson (Fransız), Serusier (Fransız) idi.

 

Yorumlar

Free Porn Video