Düşünen Adam Hakkında Bilgi | Heykelinin İlk İsmi (Adı) Nedir?

 

Düşünen Adam Hakkında Bilgi Heykelinin İlk İsmi (Adı) NedirParis’in heykeltraş çevresi 1877 yılında çalkalanmaktaydı: Sorun, o güne kadar pek tanınmamış genç bir sanatçının o yıl açılan sergiye göndermiş olduğu heykeldi. “Tunç Devri” adını taşıyan ve ayakta bir erkek heykeli olan bu yapıt öylesine gerçek, öylesine canlı bir izlenim veriyordu ki çoğu kimse (birçok da heykeltraş) genç sanatçıyı “canlı insanı kalıp gibi kullanmakla ağır bir biçimde suçlamıştı. Heykelin yapımcısı Auguste Rodin’di. Sonradan, “Düşünen Adam” heykeliyle dünya çapında bir üne kavuşacak ve Rönesans çağının ünlü sanatçısı Michelangelo’dan sonra gelmiş geçmiş en büyük heykeltraş olarak tanınacak olan Rodin o zaman bu suçlama karşısında kendini tutkuyla savunmuştu. Fakat suçlayanlar iddialarında o denli kararlıyolılar ki o güne kadar pek görülmemiş, duyulmamış bir yola başvuruldu. Bir “soruşturma komisyonu” kuruldu. Rodin böyle bir hakarete uğratılmasına çok üzülmüş ve öfkelenmişti ama model olarak kullandığı bir insanın tıpkısı bir heykel yapabileceğini, ona sanki canlıymış gibi bir görünüm kazandırabilecek yetenekte olduğunu kanıtlamakta güçlük çekmedi. Bu, parlak bir başarıydı. Yıllardan beri sürdürdüğü Çetin kendini kabul ettirme mücadelesinin sonucunu nihayet almıştı. Artık kısa zamanda Rodin’i tutanlar bir çığ gibi büyüdü.

1840 yılında Paris’te orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Auguste Rodin çok küçük yaştan beri çalışmak zorunda kalmıştı. Fakat bu nedenle taş ustalarının, dökümcülerin yanında çıraklık yapması hiç kuşkusuz onun sonradan bir heykeltraş olmasını etkilediği gibi sanatın. “çekirdekten yetişerek” öğrenmesini de sağlamıştır. Kaba maddeyi oya gibi yontup, işleyip biçimden biçime sokabilecek o üstün yeteneğini bu sıralarda edinmiş olsa gerektir. Rodin, on dört yaşındayken Süsleme Sanatları Okulu’na girdi. Buradaki öğreniminden sonra Paris Güzel Sanatlar Okuluna yazılmak istedi ama olmadı.Çünkü üç kez girdiği sınavda başarı kazanamamıştı. Alçı işleri yapan bir dekoratörün yanında çalışmaya başladı. Bu sayede kalıp yapmada beceri kazandığı gibi süslemecilikte de deneyim sahibi oldu. işte bu sıralarda taş ustalığından, dekoratörlükten sanata geçti. Kendisi için yaptığı heykel çalışmalarından birini “Burnu Kırık Adam”ı 1864’te açılan bir sergiye gönderdi. Ancak sergi yöneticileri eseri geri çevirdiler. O devrin heykel anlayışına göre fazla değişik, fazla özgün bulmuşlardı. Rodin ise heykel sanatına yeni bir soluk, yeni bir bakış getirmek amacındaydı. Alışılmış kalıplar ona dar ve çirkin geliyordu.

Ne var ki uzun bir süre kendini kabul ettiremedi. Ancak 37 yaşına vardığında yani 1877 yılındaki o olaylı sergiden sonra sanat çevreleri Rodin’in yeteneğini teslim ettiler. Hatta hükümet, Süsleme Sanatları Okulunun bir kapısının düzenlemesini Rodinie verdi. Fakat 1880’lerde bile sanatçılığı, yeteneği tanınmakla birlikte sanatı tam olarak benimsenmiyordu. Kendisine ısmarlanan kimi heykelden son anda vazgeçilmişti, kimiyse yıllarca sonra öngörüldüğü yere dikilmiş ya da uzun tartışmalardan sonra bir yana bırakılmıştı. Rodin’in sanatının tartışmasız olarak kabul edilmesi ve bir deha olarak görülmesi 1900 yılında başlar. O yıl Alma Alanında açtığı kişisel sergide başlangıcından o güne kadarki çalışmalarını sergilemişti. Bu görkemli bir gövde gösterisi olmuş ve izleyenleri hayran bırakmıştı. Bundan sonra Rodin’in Fransız Hükümetiyle de arası düzeldi. Hükümete bulunduğu bağışa karşılık Paris’te Ravennes sokağındakiBiron konağı “Rodin Müzesi” yapıldı. Rodin’in sanatı figürlerinin canlılığıyla çarpıcıdır. Ancak birçok figürlerin oluşturduğu kompozisyon çalışmaları bir bütün olarak o kadar başarılı bulunmaz. Bir araya getirilmiş olmak tek tek her biri çok değerli olan heykellerin canlılığını almış gibidir.

 

Rodin’in kompozisyonlarındaki bu donuklukta, sanatçının heykelleri mimari bir çerçeve içine hapsetmeyi sevmemesinin de payı vardır. Michelangelo’dan ve Gotik sanatından çok etkilenmiş olan Rodin, eserlerinde, çoğunlukla, insan duygularını en iyi biçimde yansıtmayı hedef almıştır. Bu amaçla figürlerinde ifadeyi daha iyi vurgulayabilmek uğruna organik yapıda bazı belli belirsiz çarpıtmalara başvurmaktan çekinmemiştir. Yine aynı düşünceyle daha kolay işlenebilen, daha rahat yoğrulabilen alçı ve tunç gibi yumuşak maddeler üzerinde çalışmayı yeğlemiştir. Ancak mermerden heykellerinde de o soğuk maddeden, canlılık dolu, adeta bir ten yumuşaklığı ve saydamlığında, bir vücut sıcaklığında figürler elde etmeyi başarmıştır. Yapacağı heykelin ilkin kağıt üzerinde eskizlerini, alçıdan taslaklarını hazırlar bunlar üzerinde uzun uzun çalışırdı. İstediği sonuca hemen hemen ulaşır gibi olduktan sonra heykele geçerdi. Böyle taslak çalışmaları yaklaşık yedi bin gibi muazzam bir rakama ulaşmıştır. Bunun yanı sıra yine çok sayıda maket heykelcikleri vardır. En önemli eserleri olan “Düşünen Adam”, “Öpüş”, “Aşk”, “ilkbahar”, “Balzac”, “Victor Hugo” için böyle yüzlerce taslak çalışması yapmıştı. “Erotizm” teması Rodin’in yapıtlarında önemli bir yer tutmuştur. Özel yaşamında coşkulu ve yaşama bağlı bir insan olan Rodin kadınlara yoğun bir ilgi duymuş olmasına karşın çoğu kez düş kırıklığına uğramış, acı çekmişti.

Çok sayıda erotik konulu heykelinde bunun acısını çıkartmak isteğinin de payı olduğu düşünülmektedir. Kaldı ki heykellerinde hep insanca duyguları (sevgiyi, acıyı, aşkı, sevinci) yansıtmaya özen göstermiş bir sanatçı için bir yerde erotizm de doğal bir temaydı. Rodin’in atölyesinde çalışan öğrencilerinden hiçbiri Rodin’le bir usta-çırak ilişkisi içinde olmamıştır. Çağdaş heykel sanatı üzerindeki belirleyiciliği kendisinden doğrudan doğruya etkilenen çok sayıdaki öğrencilerini aşmaktadır. Ama bu belirleyicilik heykel sanatının bazı temel kurallarını yeniden saptamış olmasıyla sınırlıdır. Aslında bir yerde doğal olarak Rodin’den sonraki sanatçılar ondan şu ya da bu ölçüde etkilenmiş olmakla birlikte özgün olmaya da dikkat etmişlerdir. Örneğin ünlü Romen heykeltraş Constantin Brancusi (1876-1957) henüz öğrencilik yıllarında Paris’teyken Rodin’in dikkatini çekmişti. Fakat onun atölyesinde çalışmaya “büyük ağaçların gölgesinde büyünmez” diyerek yanaşmamıştı. Bununla birlikte bizzat Brancusi olgunluk döneminde, aslında sanatını Rodin’e ne denli borçlu olduğunu itiraftan kaçınmamıştır. 1928’de “Rodin’in buluşları olmasaydı ben böyle yapıtlar veremezdim” diye yazmıştır.

Rodin genel olarak sanat, özellikle de heykel sanatına ilişkin düşüncelerini derli-toplu ve yazılı bir biçimde ifade etmemiştir. Bunda eğitiminin yetersizliği kadar işin kuramsal yanını fazla önemsemeyişi de rol oynamıştır. Kişilik olarak coşkun hatta taşkın bir insan olan Rodin yine de sanatında duyguyla gözlemciliği birleştirmesini bilmiştir. Rodin’in sanatının ayırt edici özellikleri başkaları tarafından, en başta da bazı öğrencileri ve sanatçı dostları tarafından kaleme alınmıştır. Bunların yazdıklarına göre pek alışılmamış bir yöntemi vardı: modellerine yapay bir ortamda poz verdirmiyordu. Onları stüdyosunda kendi hallerine bırakıyor ve en doğal ifadelerini, anlarını yakalamaya çalışıyordu. Bu türden bir anı yakaladığında, derhal o pozun bir maketini yapıyor ya da eskisini çiziyordu. Böyle uzun bir ön çalışmadan sonra asıl heykelin yapımına geçiyordu. 1917 yılında öldüğünde ardında tamamlanmış ya da taslak çalışması şeklinde yaklaşık on bin yapıt bırakmıştır.

 
 

Yorumlar

Free Porn Video