İnsanlar arasında sürekli bir iletişim aracı olan dil aynı zamanda milli kültürü öğrenmenin ve gelecek nesillere aktarmanın vazgeçilmez araçlarından biridir. Bu yönüyle de insanları birbirine yakınlaştıran ve onların bir millet haline gelmesini sağlayan ana etkenlerdendir. Mustafa Kemal de “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir.” diyerek bu gerçeği dile getirmiştir. O, bir başka sözünde de “Milliyetin çok belirgin vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim, diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.” diyerek dilin milli kültürümüz için önemini vurgulamıştır.
Türk milletinin dili olan Türkçe uzun yıllar yabancı dillerin istilasına uğramış ve unutulmaya yüz tutmuştu. Bu nedenle milli kimliğe sahip bir toplum olabilmemiz için öncelikle Türkçemizi yabancı dillerin etkisinden kurtarmaya ve dilimizin zenginliklerini ortaya çıkarmaya ihtiyacımız vardı. “Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifadeye kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek lazımdır.” diyen Mustafa Kemal’in amacı da bu idi.
Mustafa Kemal milli bir dil oluşturma yolundaki ilk adımını 1926 yılında Dil Encümenini kurarak attı. 1932 yılında ise programını ve tüzüğünü bizzat kendisinin hazırladığı ve daha sonra Türk Dil Kurumu adını alacak olan Türk Dili Tetkik Cemiyetinin kurulmasını sağladı. Hemen ardından da halkın her kesiminden insanların katıldığı Birinci Büyük Dil Kurultayını topladı. Kurultayda Türkçenin zenginliklerini ortaya çıkarmaya yönelik kararlar alınmasına öncülük ederek yurt çapında bir dil seferberliği başlattı.
Milli dil oluşturma ve dilde sadeleşmeyi sağlama amacıyla başlatılan bu çalışmalara ajans, radyo ve gazeteler de destek verdi. Bu basın yayın organları “Vatandaş Türkçe konuş.”, “Konuştuğun gibi yaz.” sloganlarıyla halkı ve aydınları Türkçe konuşup yazmaya çağırdı. Böylece cumhuriyet öncesi dönemde görülen yazı dili ile konuşma dili arasındaki farklılığın giderilmesine çalışıldı. Atatürk’ün bizzat kendisi de 1936-1937 kışında “Geometri Kılavuzu” adlı kitabı yazarak dilde yenileşme hareketine katkıda bulundu. O, bu eserinde, daha önce kullanılan Arapça ve Farsça terimler yerine Türkçe kök ve eklerden türettiği yeni