Dünyanın pek çok yeri XIX. yüzyılın sonlarına doğru, öncelikle İngiltere ve Fransa, ikinci olarak da Rusya, Almanya ve İtalya arasında paylaşılmıştı. XX. yüzyılın başında bu “Büyük Devletler” arasındaki çelişkiler derinleşti. Böylece kapitalist gelişmenin görece barışçı dönemi sona eriyordu. 1910’a doğru İngiltere, Fransa ve Rusya, eski anlaşmazlıklarını hiç olmazsa geçici olarak bir yana bırakıp ortak düşmanları Almanya’ya karşı birleştiler. Böylece “Üçlü’ İtilaf” kurulmuş oldu. Almanya, Avusturya – Macaristan ve İtalya ise ‘Üçlü ittifak” içinde yer almışlardı. Her iki blok da öteden beri Avrupa’nın “hasta adamı Osmanlı imparatorluğuna göz dikmiş bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti, XX. yüzyıla çeşitli ayaklanmaların ve yıllar boyu süren savaşların çalkantılarıyla girmişti. Ekonomik yönden çöküntüye doğru gidiyordu; dış borçları nedeniyle kurulmasına boyun eğdiği Düyun-u Umumiye idaresinin devlet içinde devlete dönüşmesi ve kapitülasyonlar yüzünden dışa bağımlılığı alabildiğine artmıştı.
Sanayiin geri ve tarımın ilkel oluşu ile askerlik, yönetim, diplomasi, eğitim, kültür vb. alanlarındaki yetersizlikler ve bozukluklar bunlara eklenirse, Osmanlı Devletinin “hasta adam” nitelemesini haklı çıkaracak bir yarı-sömürge konumunda bulunduğu anlaşılır. XX. yüzyılın ilk on yılını İkinci Meşrutiyetin ilanı (1908), 31 Mart (13 Nisan 1909) ayaklanması, ardından II. Abdülhamit’in (1842- 19-18) tahttan indirilerek yerine V. Mehmet adıyla Mehmet Reşat’ın (1844-1918) padişah ilan edilmesi, İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesi gibi iç siyasal olaylar doldurmuştu. Ittihatçıların gelişinden sonra iç politika daha da hareketlenmişti: 22 Temmuz 1908 – 1 Ocak 1912 arasında sekiz kabine değişikliği olmuş, Meclis karışmış, gazeteci Ahmet Samim sokak ortasında öldürülmüş, zorbalık yönetimine giden İttihat ve Terakki’ye muhalefet hızlanmış ve bunun sonucunda Hürriyet ve itilaf Fırkası (Partisi) kurulmuştu. Bu dönemde yer alan dış olaylar ise şunlardı: 1910 yılında Arnavutluk’ta çıkan ayaklanma bastırılmış; Yemen, Asir, Hayran, İkinci Yemen, İkinci Asir ve Makedonya’daki çete ayaklanmalarıyla uğraşılmıştı. 1911 yılı sonbaharında İtalya, Osmanlı imparatorluğunun Afrika’daki son parçaları olan Trablusgarp, Bingazi, Derne, Tobruk kentlerin’ işgal edince savaş başlamıştı.
1912 yılında, İtalya-Osmanlı Savaşları sürerken, İkinci Arnavutluk Ayaklanması patlak verdi. Ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen kimi birlikler isyancılara katılırken kimisi de silah kullanmak istemedi. Manastır garnizonundaki -subay ve erlerden birçoğu da dağa çıktılar. Kimi subaylar ise iç politika konularıyla gereğinden fazla uğraşmaya başlamışlar; İttihat ve Terakki’nin iktidarına son vermek ve “ülkeyi uçurumdan çekip çıkarmak” amacıyla HaMskâr Zâbitan (Kurtarıcı Subaylar) adlı bir gizli örgüt kurmuşlardı. Kargaşa, Harbiye Nazır! Mahmut Şevket Paşa’nın (1856-1913) istifasına yol açtı. Onun ardından bazı bakanlar da çekildiler. En sonunda Meclisten güvenoyu almasına karşın, Sadrazam Sait Paşa’da (1838-1914) istifa etti. Yeni kabineyi kurma görevi Gazi Ahmet Muhtar Paşa’ya (1839-1919) verildi. İttihatçılara karşıt, Abdülhamit’e yakın bilinen kimselerden oluşan yeni kabinenin Harbiye Nazırı Nazım Paşa “Halaskar Zabitan”ın önderi durumundaydı. Ahmet Muhtar Paşa lazım Paşa. kabineyi, ayaklanan Arnavutların kimi isteklerini kabul ettiği gibi, İtalyanlarla barış anlaşması yapmak için girişimlere de başladı. Anlaşma daha sonra, Balkan Savaşı sürerken, isviçre’nin Lozan kenti yakınındaki Ouchy’de -15 Ekim 1912’de imzalanacaktı.
Söz konusu dönemde ulusçuluk akımları bütün dünyada alabildiğine güçlenmekteydi. Bu nedenle Halife-Padişah, Osmanlı Devletini oluşturan çeşitli ulusları artık “ümmetçilik” politikasının şemsiyesi altında toplayamaz olmuştu. Daha önce Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan Balkan Devletleri de, gerek ulusçuluk akımının gerekse büyük devletlerin ayrılıkçı Balkan politikalarının etkisiyle, kendi aralarındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldırmaya, Osmanlı Devletine karşı birleşmeye yönelmişlerdi. Osmanlı Devleti ise, 13 Mart 1912’de Bulgaristan-Sırbistan, 29 Mayıs 1912’de Bulgaristan-Yunanistan arasında imzalanan antlaşmalara Karadağ’ın da katılmasından sonra girişilen savaş hazırlıklarından habersiz görünüyordu. Balkan Devletleri 30 Eylülde seferberlik ilan edince, 1 Ekimde de Osmanlı Devleti kısa süre önce terhis ettiği orduyu yeniden silah altına çağırdı. 8 Ekim 1912’de Karadağ Prensliğinin Osmanlı imparatorluğuna savaş ilan etmesinin ardından, 16 Ekimde Bulgar ve Sırp çeteleri sınırları geçtiler. Böylece savaş başlamış oldu. Sınırı geçerek Kırklareli dolaylarına ilerleyen Bulgar Kuvvetleri karşısında yenilen Osmanlı ordusu, Çorlu’ya kadar çekildi. Lüleburgaz yöresindeki ve Ergene Irmağı dolayındaki çarpışmalar da Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlandığından, ordu Çatalca’ya kadar çekildi. Bunun üzerine 29 Ekimde Gazi Ahmet Muhtar Paşa sadrazamlıktan istifa etti. Yerine Kamil Paşa atandı. Komutanlar arasında da değişiklikler oldu.
Genel karargah, 5 Kasımda Hadimköy’e getirildik. Çatalca’da yer alacak bir çarpışmanın da yenilgiyle. sonuçlanabileceğini göz önüne alan Kamil Paşa, büyük devletlere yönelttiği barış isteğine yanıt alamayınca Bulgaristan Kralına başvurmuştu. Ondan da yanıt gelmeyince büyük devletlerden savaş gemilerini İstanbul’a göndermelerini istedi. Bu devletler ikişer, Romanya, Belçika ve İspanya birer gemi yolladılar. Gemiler, hükumete haber vermeden İstanbul’a iki bin asker çıkardılar. Savaş, çeşitli cephelerde sürüyordu. Edirne yöresindeki çarpışmalar, burayı savunan Ali Yaver Paşa’nın 8.600 kişi ile teslim olmasıyla sonuçlandı. Bulgarlar 18 Kasımda Terkos Göl-ü ile Büyük çekmece arasında Çatalca dolaylarında Osmanlı Ordusuna ağır kayıplar verdirdilerse de Çatalca düşmedi. Batı Rumeli’deki Osmanlı Birlikleri ise, Sırp ve Yunan saldırıları karşısında çekilmek zorunda kaldılar. Osmanlı Kuvvetleri çok dağınıktı, Bir kısmı Karadağ’dan gelebilecek saldırıya karşılık vermeye hazırlanmıştı Bu nedenle, en önemli çarpışmalardan biri olan Kumanova Muharebesi de yenilgiyle sonuçlandı. Bunu çeşitli yerlerdeki yenilgiler izledi. Bu arada Yunan Donanması Limni ile kuzey Ege’deki adaları ele geçirmişti. Öte yandan, Osmanlı ve Yunan Orduları, kolera salgını yüzünden önemli kayıplar veriyorlardı.
Savaşın başlangıcından bu yana Osmanlı Ordusu Yanya, işkodra ve Edirne dışındaki tüm cephelerde yenilmiş; Balkan Devletleri Çatalca ve Adriyatik dışındaki ülkeleri işgal etmişlerdi. Çatalca Muharebesinde 10 bin kadar askeri ölen ya da yaralanan Bulgaristan, ateşkes anlaşması yapmaya razı oldu. 25 Kasımda başlayan ateşkes görüşmeleri 5 Aralığa kadar sürdü. Yunanlılar, Yanya Kalesinin kendilerine teslim edilmesi yolundaki koşullan kabul edilmediğinden, kısa bir süre sonra görüşmelerden çekilmişlerdi. Savaşı sürdürmek, Yanya’yı. ve . Ege Adalarını ele geçirmek istiyorlardı. Başkomutan vekili Nazım Paşa, hükumete sormadan Bulgarların öne .sürdüğü çok ağır koşulları kabul ederek İstanbul’a döndü. Bulgarların Sırbistan ve Karadağ’ı da temsilen imza koyduğu ateşkes antlaşması, Bulgaristan’ın Edirne’den tren geçirerek Çatalca önlerindeki ordularını da besleyebilmesini öngören garip bir maddeyi de içeriyordu. Ateşkes antlaşmasında barış konferansının Londra’da toplanması öngörülmüştü. 17 Aralıkta başlayan Londra Konferansı, büyük devletlerin herhangi bir değişiklikten yana almamalarına karşın, savaşı kazanmış olan Balkan Devletlerinin aşırı isteklerde bulunmaları, Osmanlıların da öne sürdükleri koşullarda direnmeleri nedeniyle, 6 Ocak 191 3’te kesildi. Bu arada, 29 Kasım 1 912 günü eski Osmanlı Mebusu İsmail Kemal Bey Arnavutluk’un bağımsızlığını ilan etmiş ve bu durum Üçlü ittifak tarafından desteklenmişti.
17 Kasım günü öteki büyük devletler de Arnavutluk Hükümetini tanıdılar. Barış konferansının dağılmasından sonra, savaş yine sürüp giderken, tarihe “Babıâli Baskın!” adıyla geçen olay yer aldı: 23 Ocak 1913 günü, kabine barış konferansına verilecek cevap notası üzerinde görüşmek için toplanmışken, ittihatçılar 30-40 kişilik bir grupla kabine toplantısının yapıldığı Babıali’yi’ bastılar. Başlarında önderleri Talat ve Enver Beyler (sonradan her ikisi’ de Paşa) vardı. Birkaç kişi öldü. Nazım Paşa ise Enver Bey ya da Yakup Cemil tarafından öldürüldü. Baskından sonra Saraya giden Enver ve Talat, Sultan Reşat’ın Mahmut Şevket Paşa’yı Sadrazamlığa getirmesini sağladılar Paşa, Harbiye Nazırlığı görevini de üstlendi. Mahmut Şevket Paşa’nın sadrazamlığı döneminde Edirne, Yanya ve İşkodra da düştü. Bunun üzerine yeni Hariciye Nazın Prens Sait Halim Paşa (1863-1 921 ), büyük devletlerin önerisini kabul etmek zorunda kaldı. 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Rumeli’deki topraklarından büyük bir bölümünü Balkan Devletlerine bıraktı.
Şu il merkezleri İ mparatorluktan ayrılıyordu: Selanik, Manastır, Kosova, İşkodra, Yanya, Cezair-i Bahr-i Sefid (Akdeniz Adaları: Rodos, Sakız, Midilli, Limni), Edirne, Sisam Adası, Girit Adası. Barış antlaşmasının imzalanmasından kısa süre sonra, 11 Haziran 1 91 3’te Sadrazam ve Harbiye Nazır’ Mahmut Şevket Paşa bir suikast sonucu öldürüldü. İttihatçılar, Sait Halim Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesini sağladılar. Ancak, yönetim İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden Talat, Enver ve Cemal’e (Paşalara) geçti. -29 Haziran 1913’te, Balkan Devletlerinin ele geçirdikleri toprakları bölüşmekte anlaşmazlığa düşmeleri, savaşa katılmayan beşinci Balkan Devleti olan Romanya’nın da toprak ödünü istemesi- nedenleriyle İkinci Balkan Savaşı patlak .verdi. Romanya’nın istediği toprak şeridini bırakmak istemeyen Bulgaristan, önce Yunanistan’la Sırbistan’ı yenip daha sonra Romanya ile savaşmak amacıyla saldırıya geçmişti. Ancak, Romanya 10 Temmuzda-Bulgaristan’a girdi. Osmanlı Devleti de 18 Temmuz günü Bulgaristan’la savaşa başlayarak Edirne’yi geri aldı, Ardından Batı Trakya’da ilerledi. Öteki devletler arasındaki çarpışmalar sürüyordu. 10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Antlaşması, 42 gün süren İkinci Balkan Savaşına son verdi. Antlaşmaya göre Bulgaristan, ilk savaşta elde ettiği toprakların büyük bölümünü eski müttefiklerine bırakıyordu. Osmanlı Devleti de, büyük devletlerin zorlamasıyla, bu savaşta ele geçirdiği topraklardan Edirne ve Dimetoka dışındakileri 29 Eylül 1913’te imzalanan İstanbul Antlaşması ile Bulgaristan’a geri verdi.
Osmanlı-Yunan barış antlaşması görüşmelerinde en büyük anlaşmazlık Ege Adaları konusunda çıktı. Osmanlıların bu adaları Yunanistan’a bırakmamakta direnmeleri sonucu,’ büyük devletlerin hakemliğine başvurulması kararlaştırılarak, 14 Kasım 1913`te Atina Antlaşması imzalandı. Hakem devletler, 16 Aralık 1913’te, İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki Ege Adalarının askeri yığınak yapılmaması koşuluyla Yunanistan’a bırakılmasını öngördüler. Son olarak 14 Mart 1914’te Osmanlı Devleti ile artık sınır komşusu olmayan Sırbistan arasında İstanbul Antlaşması imzalanarak kesin bir barış sağlandı. Bulgaristan, elindeki toprakları Bükreş Antlaşması uyarınca öteki Balkan Devletlerine vermek zorunda kaldığı için, Avusturya-Macaristan ile Almanya’nın oluşturduğu “Üçlü İttifak’.’ blokuna kayıyordu. Buna karşılık, Osmanlı Devletinin Balkan Savaşlarındaki yenilgisi bu blokun zayıf düşmesine yol açmaktaydı. “ittifak Devletleri”, Balkanlarda sarsılmış olan durumlarını güçlendirmek amacıyla Balkan Birliğini parçalama girişimine yönelecekler ve böylece iki blok arasında Birinci Dünya Savaşına yol açacak rekabet hızlanacaktı.