Ayasofya Müzesi, M.S. 537 yılında Bizans imparatoru I. Jüstinyen tarafından İstanbul’un şehir merkezinde katedral olarak yaptırılmıştır. İsmi Yunanca’da Kutsal Bilgelik anlamına gelmektedir. Ayasofya 532-537 yılları arasında, 6 yılda tamamlanarak Dünya’nın en eski ve en hızlı inşa edilen katedrali ünvanını almıştır. Binanın Aralık 557 depreminden sonra zayıflayan kubbesi Mayıs 558’de çökünce, farklılaştıralarak yeniden inşa edilmiştir. 55,60 m. yüksekliğinde ve ortalama 31.36 m. çapındaki devrin mucizesi olarak nitelendirilen kubbesi 1,1 m. genişliğinde 40 kaburgaya dayanmaktadır. Yapının ağırlığını 40 tanesi aşağıda 67 tanesi yukarıda olmak üzere 107 sütun taşırken, açılan 40 pencere ile yapının bol ışık alması sağlanmıştır. Ayasofya’nın Bizans döneminde birçok kez çöken kubbesi Mimar Sinan’ın istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç zarar görmemiştir. Bu kubbe, katedral kubbeleri içinde çapı bakımından dördüncü büyük kubbedir.
Ayasofya günümüzde, dünyanın yüz ölçümü bakımından 4. büyük katedrali olarak yerini almaktadır. Ayasofya, yapıldığı tarihten itibaren 916 yıl boyunca kilise olarak kalmıştır. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile camiiye dönüştürülmüştür. Osmanlı döneminde Fethiye Camii olarak adlandırılmış, 481 yıl hem Hristiyanlığın, hem de Müslümanlığın hizmetinde bulunmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisi ve Bakanlar Kurulu’nun kararıyla 1935 yılında ise müzeye dönüştürülmüştür. 1500 yıllık tarihi olan Ayasofya, sanat tarihi ve mimarlık dünyasının baş yapıtları arasında yer almaktadır.
Osmanlı Döneminde Ayasofya…
Mimar Sinan, Fatih’in İstanbul’u fethi ile başlayan dönemde Ayasofya’nın restorasyonu ile görevlendirilmişti. Bu dönemde Ayasofya, minare, mihrap, minber gibi İslami unsurlar eklenerek camiiye çevrildi. Ayasofya, Osmanlılar arasında 500 yıl boyunca İstanbul’un en önemli camiilerinden birisi olmuştur. Yapıya çeşitli padişahlarca dört minare eklenmiştir. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlar arasında ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendinin Kubbeye işlediği bir Kuran Suresi ile 7.5 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanlarıdır. Bu tahta levhalarda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman, Ali, Ebu Bekir, Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılıdır.
Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp, hediye ettiği levhalar vardır. Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet, Sultan III. Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmut’un şadırvam, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecit’in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya’daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanım, çiniler ve mimari yapı klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır. Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son ünik uygulama olarak görülen Ayasofya; Mimar Sinan’ın yaptığı Süleymaniye ve Selimiye Camiileri de dahil olmak üzere birçok Osmanlı camiisine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır.
Yapının mimari özellikleri
Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, mozaikleri ve Türk çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiştir. Yerden 56.60 m. yükseklikteki kubbenin çapı 32.37 m.’dir. Yapıldıktan 22 yıl sonra büyük bir depremde yıkılan kubbenin, 562 yılında Miletos’lu İsidoros’un yeğeni Genç İsidoros tarafından onarılırken 2.65 m. yükseltildiği bilinmektedir. Kubbede bulunan kırk adet pencere açıklığı da tepeden aydınlatmaya yardımcı olmaktadır. Yapıldığı günden itibaren dünyanın en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya, uzun yıllar Ortodoksluğa hizmet verdikten sonra, IV. Haçlı Seferleri sırasında İstanbul’un Latinlerin eline geçmesiyle 1203- 1261 yılları arasında Katolik Dünyası için kullanılmıştır. Bu arada Latinlere borçlu olan imparator IV.Aleksios, Ayasofya’nın değerli birçok eşyasını onlara vermek zorunda kalmıştır. Bu nedenle, Ayasofya’ya ait pek çok kutsal eşya halen Venedik’te bulunmaktadır. Ayasofya’da bugün görülebilen mozaikler gerçek birer sanat eseridirler. Alt katta, apsis yarım kubbesi içerisinde yer alan “Meryem ve Çocuk Isa” mozaiği, altın yaldız ve gümüş ağırlıklı parçalardan oluşur. Bu mozaikte Hz. Meryem (as)’in elbisesi lacivert cam mozaiklerle işlidir.
Hz. Meryem (as)’in oturduğu taht, kıymetli mücevherlerle işlenmiş bir imparator tahtını anımsatmaktadır. Hz. Meryem (as) ve Çocuk İsa (as)’nın yüz güzelliği ise hayranlık uyandırır. Alt katta görülmesi gereken bir diğer mozaik de İmparator Kapısının üstündeki VI. Leon’un yaptırdığı (886-912) mozaiktir. Bu sahnede VI. Leon, secde ederek İsa/dm günahların’ affetmesini dilerken gösterilmektedir. Ayasofya’nın iç narteksinin yan kapısında yer alan bir başka mozaikte ise iki imparator ve Meryem ile Çocuk İsa yer alır. İmparatorlardan biri İstanbula adını veren I. Konstantin’dir. İmparator elinde tuttuğu kent maketini Meryem ve İsa’ya sunar. Diğer imparator ise Ayasofya’yı yaptıran I. Jüstinyen’dir. O da elindeki Ayasofya maketini Meryem ve İsa’ya sunar. Ayasofya’nın üst katında güney galeride Deisis mozaiği ile imparatorluğun iki ailesine ait, imparatoriçe Zoe-IX. Konstantinos Monomakos (11. yy.) ve II. Ioannes Komnenos, karısı Eirene ve oğlu Aleksios (12. yy.) mozaikleri yer almaktadır. Kuzey galeride ise imparator Aleksandros’un mozaiği bulunmaktadır (10. yy).
Ayasofya’nın camii olarak kullanıldığı dönemde yapının dışına farklı zamanlarda dört minare ilave edilmiştir. Mimar Sinan Ayasofya’nın dışına yaptığı payandalarla yapının dayanıklılığını arttırarak, günümüze kadar gelme-sini sağlamıştır. Ayasofya’nın içinde yapılan ilaveler ise, apsis içindeki mihrap ve mihrabın iki yanındaki tunç kandiller (Budin’den) mermer işlemeli minber, hünkâr mahfili ve müezzin mahfilleridir. Ayrıca, Sultan I. Mahmud Dönemi’nde kütüphane yaptırıldığı da bilinmektedir. Yapılan ilavelerde yapının uyumuna dikkat edilmiş, mermer malzeme kullanılarak organik bağ devam ettirilmeye çalışılmıştır. Kubbedeki yazı ve büyük levhalar (Allah, Muhammed ve dört halife) ise 9. yüzyılın ünlü hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin ürünüdür.